18 Şubat 2013 Pazartesi

Erken bahar...

Bu aralar yazamadım. Kafamı toparlayamıyorum bir türlü. Daimi bir uyuma hissi hakim vücuduma....Otururken bile ağrıyan topuklarım var. Havaların bir sıcak bir soğuk olması çabuk etkiliyor beni. Eve ise bahar kıpırtıları yavaş yavaş düşmeye başladı. İnternetten araştırıp, heveslendiğim saksı bahçeciliğine başladım. Maydanoz, dereotu ve sarımsak ekerek başladım. İnat kafam maydanoz ve dereotunu tohumdan ekip uzun süre sabretmeyi reddetti. Onları sap olarak diktim hem de bir kısmını suda bekletip kök salmasını sağlamaya çalıştım. İkisi de işe yaramadı tabi. Ama sarımsağım tuttu ve kocaman oldu :) Yakında afiyetle yiyeceğiz inşallah.


Annemde sağ olsun biber alarak bana destek oldu. Malesef onlar kısa zamanda böceklendi. İlaçla düzeltmeye çalışıyorum.


Beni en çok mutlu eden annemin atmasına kıyamayıp ondan aldığım gül oldu. Umudu kesip onu balkonun dışına atmıştım ama sulamaya devam ettim. Bu hafta yeni filizler verdiğini görünce hiç bir şeyden hiçbir zaman ümit kesilmeyeceğini anladım.


Diğer çiçeklerim canım kocamın hediyeleri :)
Umut dolu bir hafta olması dileğiyle...

28 Ocak 2013 Pazartesi

Kişiliklerim...

Annesi çalışan bir çocuk olmak çok zor. Hele bizim zamanımızda daha zordu. Şimdi çocuklar daha iyi şartlarda büyütülüyor. Anneanneleri, babaanneleri, bakıcıları hep yanlarında. Annem çalışmaya başladığında orta okula gidiyordum. İrem 1. sınıfa yeni başlamıştı. küçüklüğünü bilenler ne kadar yaramaz olduğunu hatırlarlar. Ben İrem'in küçük annesi oldum. Toplantıları, dersleri, yaramazlıkları her şeyiyle ben ilgilendim. Her gün ayrı bir şikayet. Sınıftaki çocukları dövmeleri geçtim, sınıfa kapıdan girip çıkmak yerine camdan girip çıkmayı tercih ederdi. Sonra öğretmen beni çağırır ben İrem'e söylenirim. Küçüğüm sonuçta, elimden geleni yapıyorum ama yetmiyor çünkü İrem'deki tavır belli. 'Sen benim annem değilsin. Bana karışamazsın...'



Bana soran olmadı ki 'Sen istiyor musun?'. Büyük çocuk olmak her zaman sorumlulukları beraberinde getiriyor tabii. Ev Güngören'de annemin işi Fatih'te... Eve gelmesi, yemek yapması ve yememiz 10'u buluyordu. Boyum kadar pazar arabası elimde ben çıkarım cuma pazarına. Alışveriş yaparım, eve gelir temizlik yaparım, yemek yaparım...Neden? Annem üzülmesin diye. Zaten yoruluyor daha fazla yorulmasın diye. Ama anne bu onca yaptığın işe bir kusur bulur. Herkesin annesi yapar bunu. Anne saati diye bir tabir var mesela bizim evde. Kahvaltıya kalkılacak sabah saat normalde 9:15. Annem bizi uyandırır saat 10:00 oldu hala uyanmadınız :) 

Büyüdük... 3 kız kardeş olmak zordur. Bilen bilir. Küçükken saç başa edilen kavgalar evlenene kadar bitmez bazen. Kollarımızın bir yerlerinde mutlaka o zamandan kalan tırmık izleri vardır. Akşam yatarken yarın kırmızı kazağı giyeceğim diye düşünürsün. Sabah kalktığında kardeşinin üzerinde görür, köpürürsün. Sinir harbi birşey de diyemezsin çünkü sende onun kıyafetlerini giyersin. Sonuç bahane bulur sataşırsın. 

Yasemin:  Tersinden mi kalktın sen bu sabah? 
Merve:  Yatağımın konumu dolayısıyla ben her sabah tersimden kalkıyorum.
Yasemin: Tel tokalarımı kim aldı?
Merve: Vallahi ben almadım.
İrem: Nerede toka vardı ki? -O almış ama soruyu geçiştiriyor :)-
Merve: Benim boğazlı kazağımı gördünüz mü? (Salı)
Yasemin: Ben en son cuma günü giymiştim. Yıkanmıştır. 
Annem: Yıkandı sepetteydi. 
Aranır asla bulunamaz. Yok işte diye delirirsin. Sabah sabah bir sürü bağırış, çağırış. Farkettiyseniz İrem'den ses yok. İrem kazağı giyer. Kirlilerle temizleri beraber kardeşçe yaşayan dolabına tıkar. 3 hafta o kazak ortaya çıkmaz. 

Güzeldir insanın kardeşinin olması... Kavgada etsen, ertesi sabaha kadar gülerek barışırsın. Derdin olur paylaşırsın. Ağlanacaksa beraber ağlar, gülünecekse beraber gülersin. Arkadaş gibi olur. Gezersin, dolaşırsın. Pazar sabahları yatağına yavaşça sokulup 1-2-3  yapar hop üzerine zıplarsın :) Sırlarını saklarsın. Arada iyiliği için anneye ispiyonlarsın, çözüm bulmak için. Ya da hep içinde tutarsın. Çözemeyeceğin kadar büyükse, unutamayacağın kadar da derin bir çizgi bırakır içinde bir yerlerde. Abla olmakta zordur...




Lise zamanları başlar, yeni arkadaşlar bulunur. Grup oluşur. Her zaman sağlam kalmaz. Aynı bizde olduğu gibi... 5 kişilik grubumuz 4 kaldı benim için. Yıllar geçince değerini bilene harcıyorsun zamanını. Kuşum Ezgim Amerikalarda hasret kaldık birbirimize. Sevtap'ım dizi setlerinde harap bitap durumda. Göremesekte arada konuşabiliyoruz en azından. Belgin'im İş - Duru - Ev arasında sürükleniyor. En çok onu görüp konuşabiliyorum aralarından. 13. yılımız kutlu olsun...

Üniversite, stajlar, yeni işler... Elif'im girdi hayatıma. Kanal 7 de staja başlayan, zaten halinden hiç memnun olmayan bir ben. Kapıyı açtım. Karşımda elinde kitabı Elif.

Ben: Merhaba. Ben yeni stajyerim. 
Karşımda bana donuk bakan Elif.
Elif: Bize stajyer göndermezler. Pek sevmeyiz. 
Şokta bir ben :)




9 yıla ne kadar çok şey sığdırdık. Aylarca aynı odada karşılıklı iki bilgisayarda msn'den sürekli konuşma. Aramızda toplam üç metre mesafe var :) Okan asker. Ona yiyecekler süslenir, gönderilir. Nişan paketi modunda. Komutanlar paketi bozmaya kıyamazlar :) Düğün telaşı, sürekli mekan bakıyoruz. Birbirimize resimler gönderiyoruz.  2 hafta sonra farkettik ki resimleri hangi siteden bulduğumuzu bile hatırlamıyoruz :)

Mekan: Msn

Merve: Başım ağrıyor. Majezik var mı?
Elif: Var.
Merve: Buradan yollasana kalkıp içmeye üşeniyorum.
Elif: Kafayı yiyoruz galiba.
Merve: Aman boşver... Hadi gidip ayvalık tostu yapıp yiyelim :)

Elif evlendi. Teyzesinin kuzusunu bekliyoruz. Daha 2 aylık.

Merve: 2 tane sünnet yaparız. Biri burada, biri Adapazarında.
Elif: Bahçede yaparız köy düğünü gibi. Süsleriz her yeri. Davullar, zurnalar. Ohhh oynarız :)

Teyze oluyorum ben ilk kez... 

merve altıncı ( merve_altinci@hotmail.com ): merve teyze'den

Enesim,
Teysesinin kuzusu
Geleceğini öğrendiğimde annen heyecandan konuşamıyordu. Bana seni mesajla haber verdi. Sevinçten ağladık annenle ben onu arayınca. Sen hepimize umut oldun, mucize oldun. Sen hala gelmedin ama biz annenle hayallerimizde sünnet düğününü bile yaptık
Geçenlerde ilk kez bende seni hissettim. Tekmeledin anneni konuştum bende seninle. Daha önce hiç hissetmediğim duyguları yaşattın bana. Yeni umutlar, yeni hayaller ekledin. Daha yoldayken bile değiştirdin bizi…
O yüzden seni dört gözle, heyecanla bekliyoruz. Seni çok seviyoruz kuzum…
Not: Annen bugün doktora seni görmeye geldi. Kocaman olmuşsun maşallah. Artık şafak sayıyıyoruz. Sonnnnn 21






Enes büyüdü. 3 yaşına girdi. Sonra Yine teyze oldum. Duru geldi bu sefer. Esra ablam hamile kaldı. Esila geldi. Sinem ablam hamile kaldı. Ortada teyze çok. Mehmet Sina'ya soruyorsun. 'Teyzen nerde?'  Eliylede işaret ederek, ' Oooo, çok' diyor :) Bende bu sefer cicianne olmaya karar verdim. Henüz başarılı olamadım. Kafası karıştı çocuğumun :) Bir dahaki görüşmemizde alışacak cici demeye.

Evlendim. Eş oldum. Gelin oldum. Elti oldum. 

Olmak istediğim tek bir şey kaldı... 

Allah herşeyin hayırlısını nasip etsin...

Not: Hayatımdaki herkesin yerleri bir bir ayrı çekmecelerinde kalbimin. Her biri mis gibi kokularla özene bezene sarılmışlar. Açtıkça her birini sıcaklığı yayılıyor. Hepinizi çok seviyorum. Rabbim eksikliğinizi göstermesin...  




22 Ocak 2013 Salı

Bir aile geleneği...

Bazı aileler aradaki mesafeler, evlenen çocuklar ve torunlarla genişleyince akrabalarıyla görüşmek yerine kendi içlerinde gruplaşırlar. Bu mesafeler zamanla artar ve sonuçta torunların hiç tanımadığı aile fertleri olur. Anne tarafım bu duruma hiç düşmemek için 30 yıldır bir geleneği sürdürüyorlar. "Gün"

Ben küçükken öğlen kadınlar toplanır, akşama erkeklerin katılımıyla muhabbet artardı. Erkekler okey oynamaya başlar ve gece 2'ye kadar o okey bitmez biz de annelerimizin kucağında uyuya kalırdık. Ailenin iyice genişleyip erkekleri sığdıramayınca günler gündüzlere kaldı. Her ay bir miktar para toplanarak gerçekleştirilen bu günde bütün aile bir araya gelip hasret gideriyor. 4 kuşak bir arada yiyip, içip zaman geçiriyoruz. Bu ay sıra bendeydi. 





Daha önce Elif'imin ellerinden yediğim ve bayıldığım zeytinli dereotlu muffinler yaptım.



Annemin meşhur mercimekli köftelerine dondurmalıkla şekil verdim. 




Pudra şekerinden karlar yağdı elmalı turtamın üstüne :)





Son zamanlarda yapmaya doyamadığım bol çikolatalı ve bol fındıklı pastamı şeker hamuruyla süsledim.



Bunlar da pastadan artan malzemelerle yaptığım pırtıklar :)



21 Ocak 2013 Pazartesi

Tatlı bir maya :)

Annem hep anlatır o küçükken Biga'da sadece pazar günleri fırının çıkardığı nohut mayalı ekmeği... Sobanın üzerinde kızarınca lezzeti de, kokusu da artarmış. Malesef etrafımızda hiçbir yerde bulamıyoruz. Ben ekmek yapmaya başlayınca annem bu ekmekten daha çok bahseder oldu. Ben de yapmanın vakti geldi diyerek işe başladım. İnternetten araştırdığım kadarıyla 16 saat bekleyecekti maya. İlk 8 saat sonunda maya kabarmaya başlamıştı. Sabaha ekmeğimi yapacağıma sevinerek uyudum. Sıcak kalması gereken kavanozu da peteğin üzerine koydum. Şansıma kombinin bozulacağı tuttu sabah maya buz gibiydi. Yine kıyamadım ekmeği yaptım ama olmadı tabi. Ziyan olan malzemeler ve tutmamasına rağmen kokuyu çeken ben...





İkinci denemeyi yapmaya cesaret etmem 1 hafta aldı. Bu sefer tarifi ve detayları ince ince eleyerek mayayı tutturmayı başardım ve ekmeği pişirdim. Mayanın kötü (dayanılacak gibi değil) kokusu olmasa 2 günde bir yaparım herhalde.Sabah kahvaltısına kızartıp üzerine tereyağı ve ev yapımı domates-biber salçasıyla dayanılmaz bir lezzet...



Bunlarda annemin gizli tarifli kurabiyeleri. Uzun uğraşlar sonucu tarifi vermek zorunda kaldı :) En güzel onun yaptıkları olsun diye bazen tarifleri eksik bile veriyor (püf noktalarını söylemiyor)...
Seni seviyorum Annecimmmmm :)

14 Ocak 2013 Pazartesi

"Neden ekmek yapıyorsun?" diyenlere...

Şu malum mayalıların sahte kıyamet günü sabahı gözümde yaşımla uyandım uykumdan, rüyamdan. Allah bana bir cuma lütfu bahşetti. Ne güzel hismiş rüyada da olsa anneliğe erişmek, sancılarını çekip tüm aşamalarıyla minik bir bebeğe kavuşmak... Minik siyah saçlı, siyah gözlü bir kızım oldu. Dizlerimin üzerine çökmüş kızım kollarımda şükrediyordum ağlayarak rabbime...

Herkesin bildiği aşamalardan geçiyorum bende vücudun bir zamanı varmış kendini hazırlarmış bebek için falan filan. Gerekli doktor kontrollerinin ardından bekleme sürecindeyim. Stresten, sinirden uzak ve beni mutlu, huzurlu kılan şeyler yaparak zamanımı geçiriyorum. 




"Neden ekmek yapıyorsun?" diyenlere...
Aynı bir bebek gibi malzemeleri koyuyorsun, ellerinle yoğuruyorsun... Zamana bırakıp hamurun yavaş yavaş kabarmasını bekliyorsun. Kabardıkça, mayalandıkça mutlu oluyorsun. Tekrar yoğurup gazını alıyorsun ve tekrar mayalandırıyorsun. Pişerken eve yayılan kokuda huzura ve mutluluğa doyuyorsun. Süsleyip resmini çekip paylaşmanın heyecanını yaşıyorsun. Onlar benim henüz doğmamış minik bebeklerim.... Şu an için o eksikliğimi dolduran yegane sevincim...




Allah herşeyin hayırlısını versin....

10 Ocak 2013 Perşembe

Prensesten külkedisine...

Yorucu bir hafta geçirdim. Yılbaşından sonra İsmail'in 3 gün evde olması sebebiyle hiçbir şeye dokunamadım. Sürekli gezip tozduk :) Perşembe günü temizlik, yemek telaşesi içinde koştururken aklıma geldi. Bir kadın evlenene kadar prenses, evlendikten sonra külkedisine dönüşüyor. Tıpkı benim gibi... Annemin evinde kendi dağıttıklarımı toplamaktan başka sorumluluğu olmayan ben, şimdi bütün evin işlerine yetişmeye çalışıyorum...

Çalışan bir evli kadınken bu kadar farkına varamamışım. Halbuki külkedisi bile masalda sadece bir süreliğine prenses oluyor. Eve dönünce işlere devam ediyor .Gerçekten evde olmak hiç kolay değil... Temizlik, çamaşır, ütü (Nefret ederim ama yaptım) yemek derken sırt ağrılarımdan bir türlü kurtulamıyorum. Neden çünkü bazı günler gerçekten hiç oturmuyorum. Aynı gün içinde temizlik, yemek ve misafir, zeytinli ekmek, Dr. outker'in yeni Wolke keki ve Kuzey güney seti (İsmail Ses şefi) Yasemin'den gelen  'Poğaça istiyoruz açız, sefiliz buralarda' mesajından sonra bir de poğaça yapınca bittim.




Yeşil ve siyah zeytin taneli baton ekmek denedim. Kahvaltıya gelen misafirim bayıldı :)




Dr. outker Wolke vanilyalı keki ben beğenmedim. Gerçekten bulut gibi bir yumuşaklıkta ama aşırı yapay bir vanilya aroması var. İçine portakal kabuğu rendelememe rağmen hem pişerken hem de yerken yaydığı koku beni ve annemleri rahatsız etti.





Son olarak poğaçalarım Kuzey-Güney setinde kapış kapış gitmiş :)
Herkese afiyet olsun :)

7 Ocak 2013 Pazartesi

Kalbi kadar yumuşacık...


Bu zamanda problemi olmayan var mı? Sakinleştirici kullanmadan hiçbir şeyi kafasına takmadan yaşayabilen ? Son zamanlarda bizde ailecek büyük sınavlardan geçiyoruz. Allah tabi ki beterinden korusun... Ramazan bayramından hemen sonra canım babacığıma gırtlak kanseri teşhisi konuldu ve ameliyat oldu. Sol taraftaki ses tellerini aldılar gırtlağının bir bölümüyle beraber. Yıllar boyunca içtiği sigaralar bize zarar olarak döndü. İnsan bilerek kendini zehirler ama kötüsünü yaşamadan, görmeden bunu yapar.... Çok şükür ki iyi huylu çıktı ama hastaneler, prosedürler, radyoterapi annemi başta olmak üzere hepimizi yıprattı. Şu an hala boğazında delik var ve kapanması için bir süre daha beklememiz gerekiyor.

İnsan babasının sesini özler mi? Özler... Babam hiçbir zaman çok konuşkan değildi. Şu anki durumu sebebiyle içten içe konuşmayı reddediyor. Sessiz film oynuyoruz.

Yemeklerden tat alamıyor malesef ve sürekli yumuşak şeyler yemesi gerekiyor. Ekmeği bile bayat yiyor bu sebepten. Babam için pişirdim bu sefer ekmeklerimi onun kalbi kadar yumuşacık olsun istedim...
Seni çok seviyorum canım babam. Biliyorum korkundan bize koklayarak sıkı sıkı sarılman. Korkma hepsi geçecek...